YASAK DUYGULAR 1
YASAK DUYGULAR 1
Eve geldim. Çantamı masanın üzerine bıraktıktan sonra, kapıyı kilitledim. Yorulmuştum. Yağmur yağmış, saçlarımı ıslatmıştı. Kurulamak için banyoya doğru ilerledim. İyi ki bugün deri ceketimi giymiştim, yoksa gerçekten çok fazla ıslanabilirdim. Kapıyı açtım ve arkasına asmış olduğum havlulardan birini alıp saçımı kurulamaya başladım. Bitkin durumdaydım, bugün gerçekten zor geçmişti.
Odama geçtim ve üzerimi çıkarmaya başladım. Ceketimi çıkarıp askılığa astıktan sonra, aynada kendime baktım. Saçlarım ıslanmış, makyajım bozulmuştu. Yağmur bana iyi gelmese de yine seviyordum, ıslanmayı ve öyle kendi kendime yürümeyi seviyordum. Kaybolmayı seviyordum… Fırtınaların içinde saklanmak. Benim için bazen en güvenli liman oluyorlardı.
Daha sonra biraz ıslanan bluzumu çıkardıktan sonra, ıslak pantolonumu da zorla bacaklarımdan kurtardım. Islak olduğu için iyice tenime yapışmış durumdaydı. Tamamen çıkardıktan sonra dantelli beyaz iç çamaşırlarım ile kalmıştım. Giysilerimi, yerden alıp kirli sepetine attım. Odama geri dönerken, vücudumun yavaş yavaş ısınmaya başladığını hissediyordum. Evimi gerçekten seviyordum.
Yatağıma uzandıktan sonra, yorganı iyice üzerime çektim. Bütün vücudum ilk önce o soğuk hisle irkildi. Daha sonra ısınmaya başladım. Normalde pijamalarımı giyerdim ama o kadar bitkindim ki bunu yapacak bir halde değildim.
Uyuyakalmıştım, uyandığımda hava tamamen kararmıştı. Ev karanlıktı. Yavaşça yatağımdan doğrulup, ışığı açtım. Oğlum gelmemiş miydi acaba… Ceketime doğru yürüyüp cebinden cep telefonumu çıkardım. Kilidi açtıktan sonra, birkaç cevapsız arama olduğunu gördüm. Geri dönebilirdim, aciliyeti yoktu. Rehbere girip, oğlumun telefon numarasını buldum. Bu saate kadar çoktan gelmesi gerekiyordu.
Aramaya dokunduğum sırada ekran birden değişti, ben de o sırada mutfağa doğru yürümeye başladım. Üzerime hala bir şey giymek istemiyordum. Ev sıcaktı, bir de ıslandıktan ve üşüdükten sonra insanda çok güzel bir rahatlama hissi yaratıyordu. Mutfağa yaklaştığımda, telefonun ahizesinden o cılız sesi duydum. Telefonu çalıyordu. Tam da o sırada, sessizliğin içerisinde sol tarafımda telefon zilini duyduğumda irkildim. Bir anda ses geldiği için şaşırmıştım. Yürümeyi kestim ve oğlumun odasının önünde durdum. Telefonu hala çalıyordu, aramayı iptal ederken kapıyı tıklattım.
“Oğlum… Evde miydin? Geldiğini duymadım.” dedim.
İçeriden bir ses gelmedi.
Yavaşça kapıyı açtım. Karanlıktı. Benim odamın ışığının yettiği kadar aydınlatıyordu içeriyi. Yatağında yatıyordu. Uyuyordu büyük ihtimalle. O da, benim gibi yorulmuş olmalıydı.
“Oğlum? İyi misin? Islandın mı? Gel sıcak bir şeyler yapayım sana.” dedim.
Yorganda bir kıpırdanma gördüğümde, daha da yaklaştım. Hasta olmasını istemiyordum. Üniversite 2. sınıfta ve çok başarılıydı. Başarısı konusunda hassastım ve bunu etkileyecek hiçbir şey olmasını istemiyordum.
Yorganı tamamen yüzüne kadar çekmişti. Daha önce böyle yapmazdı.
“Yok anne iyiyim, sonra yerim.” dedi. Sesi gerçekten çok kötü geliyordu. Hasta gibi değildi. Ama sanki morali bozuk gibiydi.
“Oğlum… İyi misin? Ne oldu? Okulda mı bir şey oldu?” dedim.
Yatağının kenarına oturup yorgana dokundum. Elimi ileri götürdüğümde, onun sıcak bedenini hissettim.
“İyiyim anne, git başımdan…” dedi sessizce.
Ama bunu yapamazdım. Yapmak istemiyordum.
“Caner… Oğlum ne oldu? Bana söyleyebilirsin bir tanem? Yüzünü göreyim…” dedim yorgana uzanarak. Acaba kavga mı etmişti… Küçüklüğünden beri hiç kavga etmemişti, çok efendi birisiydi. Ama zamane çocukları iyice pislik hale gelmişti. Ona herşeyi yapmış olabilirlerdi. Eğer öyle bir durum varsa, Dünya’yı onların başına yıkardım. Onun kılına zarar gelmesine tahammül bile edemezdim…
“Hayır oğlum söyle, ne oldu?” diye sordum. Yorganı tutup kendime çekmeye başladığımda saçları göründü. Güzel, siyah saçları… Aynı babası gibi saçları vardı, telleri ince, rüzgarda savrulurken çok güzel görünürdü. Sık sık çıktıkları için, dolgundu. Onu küçükken de saçlarını okşayarak sevmeye bayılırdım. Her zaman çok şirin bir çocuk olmuştu. +
“Kavga mı ettin? Yaralandın mı? Ne oldu söyle…”
Sesim titremişti söylerken, o benim canım olmuştu. Babası öldükten sonra, o benim yanımda kalmıştı. En yakın arkadaşım, sırdaşım, ailem olmuştu… Tek o. Başka yoktu.
“Hayır anne, git başımdan lütfen…”
“Ne olduğunu söyleyene kadar gitmeyeceğim!” dedim. Sesim yükselmişti, endişemi o da anlamış olmalıydı ki hareket etti. Başı bana doğru döndüğünde, gözlerinin göğüslerime doğru kaydığını gördüm. O an hatırladım. Aman Allah’ım! İç çamaşırlarımla duruyordum. Ama zaten onun önünde daha önce bikinilerim ile de durmuştum. Farklıydı evet ama, yine de şu anda kalkıp üzerimi değiştiremezdim. Yüzünde bir morluk ya da kesik yoktu. Bu iyiye işaretti.
“Anne… Şu anda gerçekten konuşmak istemiyorum…”
Sesindeki titreme… Işığın yansıması da gözüne vurduğunda ağladığını gördüm. O göz yaşları… Benim güzel oğlum neden ağlamıştı…
“Oğlum… Ne oldu? Bak, biri sana bir şey mi yaptı? Neden ağlıyorsun?”
Yatakta biraz dikeldikten sonra sırtını yatağın başına yasladı. Vücudumu daha çok görme şansına sahipti. Yorgan hala göğsünün altına kadar duruyordu. Üstü çıplaktı, belki o da sadece iç çamaşırları ile uyumuştu.
“Anne… Aysel ile biz…”
Bana bakıyordu, gözleri göğüslerime takılıyordu. Bakmamaya çalıştıkça, nasıl başarılı olamadığını görüyordum. Aslında içten içe bu hoşuma bile gidiyordu. Neden bilmiyordum ama plajda beni görmesinden farklı bir durum söz konusuydu. Bunu hissedebiliyordum.
“Ne oldu size? Ayrıldınız mı?”
Başını öne eğdi, gözleri bu sefer de bacaklarıma takılmıştı.
“Evet…”
Zavallı oğlum benim… Uzun süredir Aysel ile birlikteydiler. Beni de tanıştırmıştı. İyi bir kızdı aslında ama aralarında sorunlar olduğunu bilmiyordum. Hep iyiler zannediyordum. Sık sık dışarı çıktığında, onunla olduğunu düşünürdüm genelde. Yine de, onda ters giden bir şeyler vardı. Anne yüreği, hisseder işte… Ben de hissetmiştim.
“Neden ayrıldınız?”
Gözleri üzgün bakıyordu, onu daha önce hiç böyle görmemiştim.
“Boşver…” dedi.
“Hayır, boşveremem. Bana anlatabilirsin oğlum. Hani her şeyimizi paylaşıyorduk, hani en yakın arkadaşın bendim? Bu değişti mi?” diye sordum.
“Hayır… Değişmedi…” dedi. Mırıldanırken, arada gözleri bacaklarıma kaymaya devam ediyordu.
“Neden oldu o halde? Annene anlatabilirsin…” dedim. Onunla alakalı her şeyi biliyordum. Büyürken hep yanında olmuştum. Babasının eksikliğini ona hissettirmemek için çok çabalamıştım.
“Anneciğim… Anlatabilirsin bana…” gözlerine bakıyordum, gözleri gözlerime kilitlenmişti. Bana hiç yalan söylemezdi. Huyu değildi. Onu çok özel yetiştirmiştim.
“Aramızda kalacağına söz vermelisin anne… Biraz utanıyorum aslında…” dedi. Gözleri tekrar aşağı düştü. Bacaklarıma arada sırada istemsiz olarak bakıyordu. Işıktan dolayı tenim ışıldıyor olmalıydı.
“Tabi ki bir tanem… Ne demek, tabi ki aramızda kalacak.”
“Anne… Biliyorsun onunla biz yakındık…”
“Biliyorum oğlum, benimle bile tanıştı.”
“Hayır hayır…” dedi sözümü keserek. “O anlamda değil yani şey anlamında…”
“Cinsellik anlamında mı?”
Soruma yanıt vermedi, sadece başını salladı. Onayladıktan sonra daha iyi anladım. Ama korkum daha da büyüdü. Acaba kız hamile miydi? Bu yaşta oğlumun başının yanmasına izin veremezdim.
“Kız hamile mi oğlum?”
Gözleri fal taşı gibi açıldı.
“Hayır anne! Tabi ki de değil!” diye haykırdı.
“Tamam… O zaman sorun ne?” diye sordum. Gözlerindeki yaşları sildikten sonra konuşmaya devam etti.
“Anne… Ben… Onu unutamıyorum. Yani, üzerinden bir süre geçti. Sana belli etmek istemedim ama eksikliğini çok çekiyorum… Ayrılma sebebimiz de buydu aslında.” dedi.
“Neydi? Aranızda bir şeyler olması mı onu rahatsız etti?”
“Hayır… Sadece çok fazla o iş için görüştüğümüzü düşünmüş… Bilemiyorum, ara verdik şu anda galiba ama herkes ayrıldığımızı düşünüyor…”
Zavallı oğlum benim, onu hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Hep yanında olmuştum.
Şimdi de olacaktım.
Oğlum için canımı bile verirdim.